Türk edebiyatında çeşitli evrelerden geçerek bugünkü şekline bürünen Türk hikâyesi, Tanzimat’tan başlayarak Cumhuriyet’e kadar iki arktan akmıştır. Seyir olarak bakıldığında klasik anlatma algısında yavaş yavaş Batılılaşarak, “hikâye”den “öykü”ye dönüşen tür, günümüzde oldukça postmodern bir çizgide ilerlemektedir. Bu postmodern izin peşinde Türk öyküsü, özellikle teknik, kurgu ve dil gibi hususiyetler yönüyle oldukça farklı bir görünüm arz etmektedir. Bunun son dönemdeki örneklerinden biri de ilk kitabı Komi ve Kemikler ile 2009 yılında Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü alan Gönül Çolak (1971)’tır. Yazın hayatına bu eseriyle iyi bir başlangıç yapan Gönül Çolak için sanat, adeta bir var oluş biçimidir. İnsanın bir mekanizmanın içerisinde dönenip durduğu edebiyat dünyasında, yazarı ilgilendiren şey, boşluk ve anlamsızlıktır. Bu bağlamda reel olanı sorgulama edimi içerisine giren sanatçı için öykü bir “karşılaşma” ve “vecd” anıdır. Bu uyku ile uyanıklık arası zamanlarda kurgulanan metinler, Çolak’ın gerçeği şeffaf algılamasının bir sonucudur. Edebiyat dünyasında bu ilk kitabının ardından Yılanın Gözünden İçeri (2012) isimli novellasıyla kendine sağlam bir yer edinmeye başlayan yazarın öykü kitabı, genel olarak yazma edimini problem edinmesi yönüyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Özellikle anlatım teknikleri ve kurgu bağlamında yerli söyleyişe paralel ilerleyen postmodern duruş, yazarın öykülerini Türk edebiyatında önemli bir yere koymamızı zorunlu kılar. Makalemizde, henüz yeteri kadar tanınmayan Gönül Çolak’ın yazarlık algısı üzerinde durulduktan sonra sanatçının Komi ve Kemikler adlı öykü kitabı çeşitli yönleriyle çözümlenecek ve Çolak’ın Türk edebiyatında gelecekte edineceği yere dair genel yargılara ulaşılmaya çalışılacaktır.
Turkish short story, which got through various stages of Turkish literature and reached its present form, flowed up to two arch starting with the Tanzimat period to Republic period. When examining its course, its classical perception of expression westernisated gradually and its genre transformed from "tale" to the "story", and it is moving in a straight postmodern line today. By following this trace, post-modern Turkish history has quite a different features especially in the technical, ficional and linguistic aspects.. One of the best examples of recent years is Gönül Çolak’s (1971-) Komi ve Kemikler (Carrier and the Bones) which has won Yunus Nadi Story Award 2009. According to Gönül Çolak who makes a good start her literature life thanks to this work of art, art is a type of existence. What interests the autor, in the literary world which exists that human driving round and round in the mechanism, is space and ridiculousness. In this context, in order to artist who begins to question the real, history is the moments of “encounter” and “ecstasy”. This stories fictionalised between sleep and alertness are the result of Çolak’s mind which perceives sleekly the fact. The story book of the author which has gained more sturdy place with his novella called as Yılanın Gözünden İçeri (2012) (Inside the Eye of the Serpent), in general has attracted attention by its feature which acquire the act of writing as a problem. Especially, necessitate us to place his stories in a significant spot local adage which runs parallel postmodern posture in the contexts of narrative techniques and fiction . In this article, perception of authorship of Gönül Çolak who has not been sufficiently recognized in world of literature yet, will be elaborated, then artist’s story book called as Komi ve Kelebekler will be resolved in various aspects. And general conclusions will be suggested about currently position of Çolak in Turkish literature and in position which can be reached by him.