Türk dünyasında olduğu kadar dünyada da hatırı sayılır bir okur kitlesinin takip ettiği Cengiz Aytmatov, birçok eserinde, özgürlüğüne ve seçimlerine müdahale edilen, baskı altında tutulan bireyin bu baskıdan kurtulmak için giriştiği mücadeleyi anlatır. Bu mücadele bazen yengiyle bazen –bize ders olsun diye– yenilgiyle sonuçlanır. Peki, Aytmatov’u bu tür temalar seçmeye iten sebep nedir? Kendisinin de psikolojik baskı altında yaşıyor olması: Sovyet sistemi! Sovyetler “Birliği”, her türlü milli hassasiyeti kendi bütünlüğüne bir tehdit olarak algıladığı için, kendi kültürüne karşı hassasiyet gösteren herkesi, Ortaçağ’daki “cadı avı”na benzer şekilde, “vatan haini” olarak damgalamış, üstüne üstlük bu “laneti” gelecek kuşaklara da aktarmak istemiştir. Aytmatov, babası Kırgız diline sahip çıktığı için kurşuna dizildiğinde 9 yaşındadır. Bu yaşta babasından ayrılmanın verdiği üzüntünün yanında, belki de kendisine yapıştırılan “vatan haininin çocuğu” yaftasının hiçbir önemi yoktur. Çünkü O biliyordur, babası vatan haini değildir. Sistemin çarkları, “vatan haininin çocuklarına” zorluklar çıkarır, engellemek ister; ama O ve kardeşleri yılmadan çalışırlar. Sovyet zulmünün en yoğun olduğu Stalin döneminden sonra babalarını itibarının iade edilmesini sağlarlar. Victor Hugo “Büyük acılar, büyük yazarlar doğurur.” der. Aytmatov’u, yaşadığı büyük acılar kadar babasının ölümünden sonra gittikleri Şeker’de bulduğu kendi öz kültürü de besler. Bu kültürün yıllar boyunca biriktiği havza ise Manas Destanı’dır. Aytmatov, Şeker’de Manas’ı dinler, Manas’ı yaşar ve bir Manasçı gibi Manas’ı anlatır durur eserlerinde. Büyük bir yazar olur, “yıldırım sesli” olur. Çalışmamız, “Yıldırım Sesli Manasçı” öyküsünü yapı ve tema bakımından tahlil ederken bir yandan da Cengiz Aytmatov’u tanıma ve anlamaya çalışma çabasının bir ürünüdür.
Cengiz Aytmatov, who is followed by a considerable number of audience throughout the rest of the world as well as the turkish world, in his many works, tells the struggle of the in