Günümüzde din ile psikoloji bilimi arasında yakın bir ilişkinin olmadığına dair yaygın bir görüş mevcuttur. Psikoloji bilimi tarihinin özellikle 20. yüzyıl ve sonrası dikkate alındığında bunu daha rahat anlamak mümkündür. Ancak bu durum, insan için olmazsa olmaz görülen bu iki alanın hem birbirinden uzak durmasına veya yakın ilişki kuramamalarına hem de insanın ruhsal sağaltımında sağlayacakları faydaların görmezden gelinmesine yol açmaktadır. Aslında din ile psikoloji bilimi arasında yakın ilişkilerin kurulması, insanın ruh sağlığı için daha faydalı olacaktır. Bunun sağlanması için ise, iki alan arasındaki ortak noktaların bulunup insanların hizmetine sunulması gerekmektedir. Nitekim her insan hem psikolojik bir yapıya hem de belli bir inanç dünyasına sahiptir. Dolayısıyla insanda bir arada bulunan bu özellikleri, salt bilimsellik adına birbirinden ayrı tutmak veya değerlendirmek her iki alanın gerçek amaçlarına ters bir durum ortaya çıkarmaktadır. Yani, eğer bu iki alan muhteva ve birikimleriyle birbirine yardımcı olmazsa ne insanın psikolojik sağaltımında önemli düzeyde katkı sağlayabilir ne de bireysel dini yaşantının gerektiği gibi anlaşılması ve yaşanmasında etkili olabilirler. İşte bu makalenin amacı, din ile psikoloji arasındaki ortak noktalara bir örnek teşkil etmesi bakımından modern psikolojideki “id” kavramıyla İslam literatüründeki “nefs” kavramının karşılaştırmasını yapmaktır. Böylece bir yandan psikologların/psikiyatristlerin danışanlarına diğer yandan ise din hizmeti verenlerin bireylere daha faydalı hizmet vermeleri sağlanabilir.
Today, there is a common belief that there is no close relationship between religion and psychology. After considering that the history of psychology is about the 20th century, it is possible to understand this easily. However, this situation causes both these two fields that are so essential for i