Bu çalışma Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşlarından biri olarak kabul edilen Ermeni asıllı Mari Gerekmezyan’ı Türk şair ve ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu ile yaşadığı yasak aşk ve yakalandığı tüberküloz hastalığı bakımından ele almaktadır. Bu bağlamda, Mari Gerekmezyan’ın evli ve çocuklu bir adamla aşk yaşaması toplumsal olarak dışlanmasına ve bir kadın olarak damgalanmasına neden olmuş; sanatçı kimliğinin ve sanat eserlerinin kasıtlı olarak yok sayılmasına ve küçümsenmesine yol açmıştır. Aşkı ve sanatı arasında kalan ancak her ikisinden de vazgeçmeyen Mari Gerekmezyan, zorlu yaşam koşullarının ve yaşadığı maddi sıkıntıların da etkisiyle zamanla tüberküloza yakalanmıştır. Bu bakımdan, verem hastalığı Mari’nin tutkulu aşkının bedensel bir tezahürü olarak ortaya çıkmış ve nevrotik karakterinden de büyük ölçüde beslenmiştir. Bu çalışma ise, Mari Gerekmezyan’ın hastalığının metaforik anlamlarını Susan Sontag’ın terminolojisiyle analiz etmekte ve nevrotik karakterini Karen Horney’e atıfla ele almaktadır. Buna göre, üretken bir sanatçı olarak kendini gerçekleştirmek isteyen Mari Gerekmezyan yetenekli ve başarılı bir heykeltıraş olsa bile yaşadığı dönemde daha ziyade aşkının ve sevdiği adamın gölgesinde kalmış; topluma karşı dik dursa da zaman zaman kendine ve nevrotik ikilemlerine yenilmiştir. Çalışmada, sanatçının geçirdiği tüberküloz hastalığı, öznel aşk yaşantısı ve sahip olduğu sanatçı kişiliği ölmeden önce kaleme aldığı mektubu ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’yla beş yıllık ilişkisi baz alınarak analiz edilmektedir.
This study examines one of Turkey’s first female sculptors, Mari Gerekmezyan of Armenian origin, in terms of her relationship with the famous Turkish poet and painter Bedri Rahmi Eyüboğlu and the tuberculosis she contracted. Within this context, Mari Gerekmezyan's long-term relationship with a married man who had a child led to her social exclusion and stigmatization as a female being as well as the deliberate and recurrent disregard of her identity as an aspiring artist and the influential works of art she produced. Torn between her art and her love for Eyüboğlu and giving up on neither, she became afflicted with tuberculosis due to the adverse life conditions and financial difficulties. Thus, her illness emerged as a bodily manifestation of her passionate love and was nourished by her neurotic character. The study analyses the metaphorical meanings of her illness and discusses her neurotic character with reference to Susan Sontag and Karen Horney. Although she was a very talented sculptor aiming to realize her potential, she mostly remained in the shadow of her lover and occasionally succumbed to her neurotic dilemmas. Her illness and personality are analysed with regard to the letter she penned before death and her affair with Eyüboğlu.