Dünyada gerek küresel ısınma nedeniyle azalan su kaynakları gerekse de su sarfiyatının artması sonucu kişi başına düşen su miktarı görece azalmıştır. Bu durum önemli bir doğal kaynak olan suyun önemini ve stratejik değerini artırdığı gibi özellikle de sınıraşan suları ülkelerin dış politikalarında önemli bir enstrüman hâline getirmiş, paylaşımını da ülkeler arasında ihtilaflı bir alan konu hâline getirmiştir. Sınıraşan sular konusunda en büyük sorun bu suların paylaşımıdır. Türkiye’nin başta Fırat ve Dicle olmak üzere sınıraşan sular kapsamında komşuları ile önemli sorunlar yaşanmaktadır. Bu makalede sınıraşan sulara ilişkin kavramsal çerçeve, sınıraşan suların yönetiminde yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin sınıraşan suları ve politikası irdelendikten sonra genel bir değerlendirme yapılarak bazı sonuçlara ulaşılmıştır.
Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri SA (uluslararası su) su havzaları konusunda komşuları ile dış politikada gerek diplomasi yoluyla gerekse de UA (uluslararası su) hukukun araçlarını kullanarak (müzakereler yürütme, antlaşmalar yapma, geçici / sürekli komiteler kurma gibi kurumsal yapıları içeren) çıktılar üretmiştir. Türkiye’nin farklı siyasi kamplarda yer aldığı komşularıyla bile SA su konusunda uyuşmazlıklarını ele alırken, UA teâmül hukukunun ve BM (Birleşmiş Milletler) Şartı’nın öngördüğü biçimde barışçıl yollardan çözüm yöntemlerini tercih ettiğini ortaya koymaktadır. SAS (sınırı aşan sular) bilhassa 1980’lerden itibâren dış politikanın önemli bir unsuru hâline gelmiştir. Bu süreçte Türkiye de bu konuda küresel gelişmeleri izleyen ve bölgesel siyasî şartları da dikkate alan gerçekçi ve tutarlı dış politika ilkeleri belirlemiş, bu ilkeleri belirlerken de UA teâmül, antlaşmalar hukuku, doktrin ve yumuşak hukuk kurallarından etkilenmiştir. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki SA su havzalarındaki anlaşmazlıklarda uzlaşı sağlanabilmesi ve iş birliğine gidilebilmesi ile su kaynaklarının daha iyi yönetilmesi ve tahsisi için evrensel kuralların sağlanabilmesi konusunda UA su hukuku önemli bir potansiyeli barındırmaktadır.
The decrease in water use due to the decreasing water resources due to global warming and usage in the world has decreased the amount of water per capita in countries relatively. This not only increases the importance and strategic value of water, which is an important natural resource, but also has made transboundary waters an important instrument in the foreign policies of countries, making their sharing a subject of controversy among countries. The most important problem in transboundary waters is the sharing of transboundary waters. Serious problems with neighbors covered by that transboundary waters, with Turkey's mainly including the Euphrates and Tigris rivers have been experiencing. The conceptual framework for transboundary waters in this article, developments in the management of transboundary waters, transboundary waters and Turkey's policy has achieved some results after a general evaluation examined.
During the early years of the Republic, Turkey has produced some outputs concerning agreements on “SA” (international water) watersheds with its neighbours both through diplomacy and through foreign policy using the tools of “UA” (international water) law (which includes institutional structures such as conducting negotiations, making treaties, establishing interim/continuous committees). Even with Turkey's neighbours in different political camps, “SA”, while dealing with water disputes, reveals that “BM” (united nations) prefers peaceful resolution methods as stipulated by customary law and the UN Charter. “SAS” (waters that cross the border) has become an important element of foreign policy, especially since the 1980s. In this process, Turkey has determined realistic and consistent foreign policy principles that follow the global developments in this regard and consider the regional political conditions, and while determining these principles, the “UA” has been influenced by convention, the law of treaties, doctrine, and soft law rules. “UA” water law has significant potential in terms of reconciliation and cooperation in disputes in “SA” water basins in different geographies of the world and providing universal rules for better management and allocation of water resources.