Bu çalışmada öz çeviri göç, minör edebiyat, yersizyurtsuzluk ve ufukların kaynaşması kavramları altında öz çeviri eyleminde bulunan özneye ulaşmak amacıyla tartışılmaktadır. Öznenin, sahip olduğu tarihsellik ve izafilik/bağlamsallık çerçevesinde kendini başka bir dile çevirme ihtiyacı ile yurtlar ve ufuklar arasında sürekli bir hareket halinde olduğu ve çeviri eyleminin gerçekleştiği bu dilin majör/baskın dil olduğu öne sürülmektedir. Ne var ki, bu baskınlık dilsel görecelik yaklaşımları temelinde değerlendirilmektedir, öyle ki özne göç ettiği dilin sembolik hâkimiyeti altındadır. O halde baskın dili sadece sömürgecilik sonrası yaklaşımlar çerçevesinde salt bir Batı dili olarak ele alan yaklaşımların aksine, göç eden öznenin göç ettiği yerdeki dil ne olursa olsun o dil ile herhangi bir sömürgeci güç ile karşılaşmadan faal bir ilişki içinde olacağı tartışılmaktadır. Kurulan bu ilişkinin devamında çeviri stratejilerinin benimsendiği bir öz çeviri eyleminin ortaya çıkacağı öne sürülmektedir. Bu bağlamda, sosyo-kültürel gerçeklerini ve deneyimlerini İngilizce dilinde öz çeviri ile aktaran/çeviren bir Türk yazar olan İrfan Orga’nın öz çeviri serüvenine yönelik bir vaka çalışması gerçekleştirilmiştir. Majör/baskın dil çerçevesinde, bahsi geçen Türkçe-İngilizce dil çiftinde ise herhangi bir sömürgecilik/kolonileştirme ilişkisi mevcut değildir. Veri analizinde sömürgecilik-sonrası yaklaşımlar bünyesinde Bandia (2014) tarafından öne sürülen metin-içi çeviri (in-text translation) ve metin-içi bağlamsallaştırma (in-text contextualization) çeviri stratejilerinin bahsi geçen (öz) çevirmen tarafından da kullanıldığı ve bu çeviri stratejilerinin iki dil çifti arasında sömürgeci bir geçmiş olmasa dahi farklılık ve çoğulluğu asimile etmeden öne çıkardığı gözlemlenmiştir. Bunların yanı sıra öz çevirinin yersiz-yurtsuzlaşma ve ufukların kaynaşması bağlamında çalışılması, bu kavramın sadece bir metafor değil süreç boyunca bünyesinde çeviri stratejilerini de içeren bir çeviri eylemi olduğunu destekler niteliktedir.
In this study, under the concepts of migration, minor literature, de/reterritorialization and infusion of horizons, self-translation is discussed in the search for the subject of the self-translation act. In this study subject, with its historicity and relativity/contextuality, is suggested to be in a constant move between territories and horizons in the need to translate itself in another language, which is considered as the major/dominant language. Nevertheless, this majority is suggested to be due to linguistic relativity, meaning that the subject will be under the symbolic domination of the language he migrated into. Therefore, the approach, in which the major language is considered to be a Western language and having a domination over the others is not adopted; rather it is suggested that the subject, whatever the language is, can be in an active relationship with the language of the new land by not being exposed to colonizing power relations. This active relationship will be followed up by a self-translating process, in which translation strategies are adopted. Accordingly, a case study is conducted on the self-translation of a Turkish writer, İrfan Orga, who self- translated his socio-cultural realities and experiences into English; the two languages that has no common post-colonial past. In the data analysis, it is seen that the translation strategies of in-text translation and in-text contextualization, which are discussed within the post-colonial context by Bandia (2014), are employed by the self-translator, whose diversity and plurality are not assimilated but foregrounded within the text.