20. Yüzyılın son çeyreğinde Osman Hamdi Bey’in girişimleriyle kurulan Sanâyi-i Nefîse Mektebi, Osmanlının yükseköğretim sisteminde güzel sanatlar alanında bir ilkin varoluşudur. Kurum, yüzyıl dönüşümünde yaşanan siyasi dönüşümler ve savaşlara rağmen pozisyonunu idame ettirebilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin miras olarak aldığı Mektep, Cumhuriyetin ilanının peşi sıra gelen inkılaplar neticesinde Güzel Sanatlar Akademisi adını almıştır. Mimarlık, resim, heykel ve oymacılıkla başlayan eğitim alanlarına, süsleme sanatları da eklenmiş; Akademi terimi toplumda bu kurumla özdeşleşerek kullanılmaya başlanmıştır.
Kurumun, pek çok farklı açıdan ele alındığı araştırmalar literatürde karşımıza çıkmaktadır. Ancak yükseköğretimde yaşanan değişimleri de göz önünde bulundurarak, bu tekil pozisyonun sorumluluğunu paylaşma gayesiyle başlayan yeni güzel sanatlar akademileri kurma girişimleri bağlamında incelenmediği görülmüştür.
Bu makale, kurumun Akademi ünvanını aldığı 1927’den YÖK Yasası ile Mimar Sinan Üniversitesine dönüştüğü 1982 yılına kadar olan tarih aralığına odaklanmaktadır. Bu süreçte toplumda ve yükseköğretim sisteminde yaşanan ana değişiklikler, yönetmelikler, kanunlar ve gerekçeleri, Akademiye etkisi bağlamında değerlendirilmiştir. Akademi idaresindeki görev değişiklikleri, göreve gelenlerin faaliyetleri ve Ankara, Bursa ve İzmir’de yeni güzel sanatlar akademileri kurmaya yönelik girişimler ve sonuçları incelenmiştir. İlerleyen yıllarda Akademiye bağlanacak özel yüksek okulların ortaya çıkışı, Güzel Sanatlar Akademisinin ve diğer akademilerin yükseköğretim sisteminde aldığı rol; yeni kurulan üniversitelerin var oluşuna paralel bir okumaya tabi tutulmuştur.
Akademi Yangını’nın etkisinin ve üniversitelere denk bir kanunun yoksunluğunun, yeni akademilerin açılmasını olumsuz etkilediği görülmüştür. 1969 yılında çıkarılan Akademi Kanunu bu bağlamda yeterli yetkiyi sağlasa da; önceliğin, farklı akademilere ve yeni üniversitelere verildiği tespit edilmiştir. Akademinin son yıllarında kurum içerisinde hayat bulan Ankara ve Bursa Akademileri ilk mezunlarını veremeden kapatılmıştır. Müzeden doğan ve onunla var olan Akademinin özgün yapısı, temel biçimi günümüze uzanan yeni yükseköğretim sisteminde, kendisine çizilen sınırlı alanda yer almıştır. Dirsek temasında olduğu Konservatuvarla Mimar Sinan Üniversitesi kimliğinde bir araya gelerek, yükseköğretimde yer alan güzel sanatlar ve mimarlık fakültelerine emsal oluşturmuştur.
The School of Fine Arts (Sanâyi-i Nefîse Mektebi) was founded in Istanbul in the last quarter of the 20th century on the initiative of Osman Hamdi Bey. It was a first in the field of fine arts in the Ottoman Empire’s higher education system. Despite the political changes and wars at the turn of the century, the institution was able to maintain its position. As a result of the proclamation of the Republic of Turkey and the reforms that followed, the school, which was accepted as a heritage of the Republic, was renamed the Academy of Fine Arts (Istanbul). The scope of training, which began with architecture, painting, sculpture and carving, was extended to include the decorative arts. The term academy came to be associated with this institution in society.
Research on the institution from many different perspectives can be found in the literature. However, it has not been analysed in the context of the attempts to establish new fine arts academies that started with the aim of sharing the responsibility of this singular position, taking into account the changes in higher education.
This article focuses on the period from 1927, when the institution received the title of Academy, to 1982, when it was transformed into Mimar Sinan University with the Council of Higher Education (YÖK) Law. During this period, the main changes in society and the higher education system, regulations, laws and their justifications are analysed in terms of their impact on the Academy. The changes in the Academy's administration, the activities of those who took office, and the attempts to establish new fine arts academies in Ankara, Bursa and Izmir and their results are analysed. The emergence of private colleges that would be affiliated with the Academy in the following years, the role of the Academy of Fine Arts and other academies in the higher education system are analysed in parallel with the newly established universities.
It was observed that the effect of the Academy Fire and the lack of a law for the academies, as in the case of universities, had a negative impact on the opening of new academies. Although the 1969 Academy Law provided sufficient authority in this context, it was found that priority was given to different academies and new universities. The Ankara and Bursa Academies, which came to life in the last years of the Academy, were closed down before they could produce their first graduates.
The original structure and basic form of the academy, which was born out of the museum and coexisted with it, was included in the limited space allocated to it in the new higher education system, which continues to this day. Together with the Conservatory, with which it was in close contact, it came under the identity of Mimar Sinan University. It set a precedent for the Faculties of Fine Arts and Architecture in higher education.