Mitler insanlığın var oluşundan beri hayatımızın çok önemli bir kısmını oluşturmuştur. Mitler, hikâyeler, masallar ve efsaneler düş gücümüzün bir sonucu olarak yaşamın getirdiği travmalarla baş etmede en önemli silahlarımız olmuşlardır. Dünyanın getirdiği sıkıntılardan uzaklaşmak isteyen insan bu sıkıntıları söz konusu anlatılardaki canavarlar, düşmanlar yoluyla cisimleştirmiş ve cisimleşen sıkıntılarla mücadeleyi de yine imgelemde yarattığı kahramanlar ile vermiştir. Bu sebeple, sözü edilen mitik anlatılar önemsiz birer eğlence aracı değil varoluşsal sıkıntıların aktarıldığı birer aynadırlar. Bir imgelem çalışması olarak adlandırılabilecek bu çalışmada Türk ve Kelt mitlerindeki ağaç imgesi Gilbert Durand’ın arketipolojik yöntemi esas alınarak karşılaştırmalı bir biçimde incelenmektedir. Doğa tapımına dahil olan ağaç imgesinin Türk ve Kelt folklorik imgeleminde ifade ettiği anlamı tespit etmek amacıyla yapılan bu çalışma insanlığın en derin arzularının söz konusu imgede hayat bulduğunu göstermektedir. Sınırlandırma yapmak adına belirlenen anne, dallar ve asalar, bitkisel dönüşüm, dünya ağacı, kozmik bütünlük ve insan-ağaç izleklerini içeren mitik anlatılar incelendiğinde dünya hayatının getirdiği sıkıntılardan kaçmak, durmadan ilerlemek ve geleceği kontrol etmek ve insan olmanın koşullarını aşarak gökyüzünü hedeflemek insanlığın başlıca arzuları olarak öne çıkmaktadırlar. En başta birbiriyle çelişiyor gibi görünen bu arzular ağaç imgesinde oldukça uyumla var olmuşlardır. Ağacın imgelemde bu kadar geniş bir yer kaplamasının birçok sebebi vardır ancak şüphesiz ki göklere uzanan heybeti, yaşam ve ölüm döngüsünü hatırlatan mevsimsel durumu ve insan ile hem fiziksel hem de ruhsal bağlamda paralel görülmesi en belirgin nedenler olarak görülebilir. Bu izlenimlerden yola çıkan insan için ağaç yaşamın en önemli simgelerinden biri olmuştur ve başat içsel arzular ona yansıtılmıştır. Böylece ağaç basit bir doğa unsuru olmaktan çıkarak insanlığın bir aynası haline gelmiştir.
Since the beginning, myths hold a significant place in our lives and as creations of our imagination, myths, stories, tales and legends function as a weapon that we use just to get away from the troubles of life. Human imagination personifies these difficulties as the monsters we always encounter in the mythic narratives and creates a powerful hero to fight them. That’s why, we cannot throw these narratives away as insignificant pieces told just for fun, instead, they mirror our ontological troubles. This research of imaginary aims to compare and contrast the image of the tree both in Turkish and Celtic myths with the approach of Gilbert Durand’s archetypology. Our purpose is to demonstrate what the image of the tree means both in Turkish and Celtic folkloric imaginary and how it expresses the deepest desires within. For that, we identify six common themes including mother, boughs and sceptres, the transformation of a human into a tree, world tree, cosmic totalisation and human-tree. Depending on these themes we find that the main desires are running away from the struggles of life, controlling the future as moving forward ceaselessly and reaching up to the sky. Although they seem to be conflicting, the image of tree gathers them together in perfect harmony. The answer to the question as to why the tree is such a common image can be seen as follows: the tree’s reaching up to the sky, to the gods’ dwelling; seasonal changes recalling the life-death circle; the similarity between a human and a tree. Consequently, the tree is considered by humanity as a principal symbol of life rather than a simple part of nature.