Tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan yerleşimlerde siyasi koşullar, nüfus yapısı, dini ve kültürel ilişkiler sürekli bir değişim göstermiştir. Bu değişim sürecinde, özellikle dini yapılar, inşa edildikleri dönemde birer odak noktası olarak öne çıkarken, zamanla kullanıcılarının azalması veya tamamen yok olmasıyla atıl duruma düşmüş ve bu durum toplumsal belleğin önemli bir ögesinin kaybolmasına neden olmuştur.
Bu tarz yerleşimlerin yoğunlukla var olduğu Türkiye’nin doğusundaki bölge Ortaçağ’da Ermeni hanedanlıkları için önemli bir yerleşim alanı olmuştur. Bu hanedanlıklardan biri de 10.yüzyılda Van Gölü çevresinde kurulan Vaspurakan Krallığı’dır. Krallık bölgede geniş çaplı imar faaliyetlerinde bulunarak çok sayıda manastır inşa etmiş ve söz konusu yapı toplulukları Ermeni-Hristiyan dini mimarisinin önemli örnekleri olarak günümüze ulaşmıştır. Ancak yerleşimlere uzak kırsal alanlarda konumlanmaları ve kullanıcılarını kaybetmeleri nedeniyle manastırların çoğu harap haldedir ve yok olmaya yüz tutmuştur.
Mimari bütünlüklerini kısmen koruyabilmiş manastır yapı topluluklarını oluşturan kiliseye bitişik olarak inşa edilmiş jamatun mekanlarıyla özgünlük değeri taşıyan kültürel miras varlıklarını belgelemek ve koruma önerilerini değerlendirmek çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Van Gölü etrafında bulunan, kilisesi ayakta olan Garmravank, St. Thomas ve Goms Manastırları mimari özellikleri, yapım tekniği, koruma değerleri ve sorunları açısından irdelenmiştir. Böylelikle Van Gölü ve çevresinin Ortaçağ döneminden günümüze ulaşan temsilcileri olan manastırlar koruma disiplini kapsamında değerlendirilerek, bilinirliklerini arttırmak ve toplumsal hafızaya katkı sağlamak için koruma önerileri sunulmuştur
Throughout history, settlements that hosted different civilizations have continuously undergone changes in political conditions, population structures, and religious-cultural dynamics. In this transformation process, religious buildings—once focal points of their communities—have often fallen into disuse as their users diminished or disappeared, leading to the loss of significant elements of collective memory.
The eastern part of Turkey, where such settlements are common, was an important settlement area for Armenian dynasties during the Middle Ages. One prominent example is the Vaspurakan Kingdom, founded around Lake Van in the 10th century. The kingdom initiated extensive construction activities and built numerous monasteries that represent significant examples of Armenian-Christian religious architecture. These monastic complexes are especially notable for the presence of jamatun spaces, constructed adjacent to churches—a feature unique to the region’s monastic architecture. Today, many of these monasteries are in a state of ruin and face the risk of complete disappearance due to their remote locations and lack of users.
This study aims to document and assess conservation proposals for cultural heritage assets that retain authenticity, particularly those forming monastic building complexes with partially preserved architectural integrity, including jamatun spaces. In this context, Garmravank, St. Thomas, and Goms Monasteries—located around Lake Van and with churches still standing—have been examined in terms of their architectural characteristics, construction techniques, conservation values, and current challenges. Through this evaluation within the framework of conservation, proposals have been developed to enhance the visibility of these medieval structures and contribute to the preservation of collective memory.