Aşk, tarih boyunca dünya edebiyatının en önemli temalarından biri olmuştur. Tarihin bütün dönemlerinde bütün edebi akımlar, kendi ilkelerini aşk üzerinden ifade etmiştirler. Tarihin ilk dönemlerinde yazılan eserler dahi hep aşk üzerinedir. Bilinen en eski eser olan Gılgamış destanında destan kahramanı Gılgamışı (Duralı 2007) isyan ettiren aşktır. Yine günümüze ulaşan en eski eserlerden Homeros’un İlyada’sında (Homeros 2012), Truva savaşanın aşk yüzünden çıktığı anlatılır. Bütün orta çağ edebiyatında, şövalyelerin maceraları hep aşk üzerinedir. Daha sonraki dönemlerde de aşkın edebiyatta tuttuğu büyük yer aynen devam etmiştir. Romantik yazarlarda aşk, tarihinin zirvesine yükselmiştir. Nitekim onlar için hayatın vazgeçilmezi aşktır ve hayata şekil veren de odur. Rousseau’nun kendi başına buyruk anarşist duygusallığı, (Göker 1982, 26), Shakespeare’nin aşk temalı tiyatroları (Toker 1987, 51–76), Goethe’nin Genç Werther’inin (Goethe 2009) çaresizliği, Musset’nin, Nerval’in, Lamartine’nin ve diğer romantik şairlerin tutku dolu dizeleri (Berk 2001, 111-90) Stendhal’in romantizm ve aşkla örülü çıkarcı felsefesi, Chateaubriand’ın oldukça romantik din algısı, Hugo’nun iradenin hayali gücüne övgü mahiyetindeki eserleri, Mozart, Haydn, Beethoven gibi romantik müzisyenlerin ruhu çalkalayarak allak bullak eden müzikal yapıtları yaşadıkları döneme şekil vermiştir. Romantiklerin aşka dayalı olarak okurlarına sundukları bu kurgusal dünya, pek çok sıkıntılara neden olur. XIX. Yüzyılda aşk, asrın hastalığına (mal du siècle) dönüşür. Pek çok melankolik, intihara meyilli tip ortaya çıkar. Hayal dünyası gelip gerçeğin karşısına dikilir. Biraz hassas ruha sahip olan insanlar, yaşadıkları dönemden nasiplerini alarak bu iki dünya arasına sıkışır kalır. İşte o sıralar insanların imdadına Flaubert yetişir. Flaubert’in Madame Bovary (Flaubert 2001) eseri romantizmi yargılar ve mahkûm eder. Onu darağacına gönderir, boynuna da ‘kimseyi mutlu edememiştir’ yaftasını asar. İşte bu makale de incelenen birinci eser budur. İkinci eser ise Cengiz Aytmatov’un Selvi Boylum Al Yazmalım (Aytmatov 2000) adlı eseridir. Her ne kadar iki eserde aynı toplumsal yapı olmasa da, Aytmatov’un eserinden Atıf Yılmaz tarafından uyarlanan film (Yılmaz 1977) Türk sinemasının yönünü değiştirmiş, Türk sinemasındaki romantik akıma son vermiştir. Biz bu makalede bu gerçekleri göz önünde bulundurarak iki karakterin ve dünyalarının karşılaştırmalı analizini yaptık.
The love has been one of the most important themes of the world literature throughout the history. In each period, all literary movements expressed their principles through the love. The works written in the primitive periods of the history are related to the love. In Gilgamesh Epopee known as one of the most ancient works in the history, it was the love which had the hero Gilgamesh rebelled (Duralı 2007). In Iliad which is one of the historical works, Homer relates that the Trojan War occurred due to the love (Homeros 2012). In all the middle age literatures, the adventures of the chevaliers are related to the love. In the following periods, the place that the love occupies in the literature continues exactly in the same way as the preceding periods. The love in the romantic works came out on the apex in the history. For the romantic writers, the indispensable element of their life has been the love and it was the love that gives the form to the life. The independent anarchist sentimentality of Jean Jacques Rousseau (Göker 1982, 26), the theatres related to the love of Shakespeare (Toker 1987, 51–76), the desperation of the young Werther of Goethe (Goethe 2009), the lines filled with passion and melancholic expressions of Alfred de Musset, Gerard de Nerval, Alphonse de Lamartine and other romantic poets (Berk 2001, 111-90), the self-interested philosophy of Stendhal knitted with romantism and love, the religious conception considerably romantic of Chateaubriand, the works related to the praise to the willpower of imagination of Victor Hugo, the musical works of Mozart, Haydn, and Beethoven shaking and confusing the spirit, all these writers gave form to the time where they were living. This fictive world based on the love and sentimentality that the romantic writers presented to their readers caused a lot of irreparable problems in the human spirit. The sentimental love exhibited by the romantics in XIXth century has been transformed in illness of the century (mal du siècle). A lot of melancholic people became types inclinable to the suicide. The fictive and imaginative world stands against the real world. The people having a spirit a little sentimental took the portion from the period where they were living and get stuck between the fictive and imaginative world created by the romantics and the real world where they were living. In this just time Gustave Flaubert comes to the help of people suffocating from this melancholic atmosphere fictively create