İslâm’ın ilk yayıldığı dönemden itibaren muhtelif dinlere mensup toplumlar, İslâm Devleti’nin çatısı altında bir arada yaşamış, Müslüman çevrelerde bu durum herhangi bir ötekileştirmeye gitmeden kültürel bir zenginlik olarak algılanmıştır. Oysa içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda bir taraftan bilim ve teknolojide hızlı ilerlemeler kaydedilirken, diğer taraftan da dünyanın muhtelif bölgelerinde dil, din, ırk, inanç, kültür ve fikir farklılıklarından dolayı kavga, çatışma, savaş ve terör gibi insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır. Dolayısıyla insanlığa çığır açan görüşleriyle, sevgi, barış, kardeşlik vurgusu yapan söylemleriyle Mevlânâ, Yûnus Emre ve Hacı Bektâş-ı Velî gibi mümtaz şahsiyetlerin öncülüğünde bir arada yaşama ahlâkının en güzel modellerini sunmaya içinde bulunduğumuz asırda, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Tarihten devraldığımız kültürel mirasımızı en doğru biçimde tespit etmek, değerlendirmek ve bunu gelecek nesillere aktarmak millî varlığımızın devamının temini açısından oldukça büyük önem arz etmektedir. Sevgi ve barış toplumunun yeniden inşâsına katkıda bulunmak amacıyla ele aldığımız bu çalışma bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tasavvuf kültür tarihimizdeki birlikte yaşama ahlâkına vurgu yapılmıştır. İkinci bölümde ise birlikte yaşamaya dair tüm insanlığı kucaklayıcı ifadeleriyle öne çıkan Mevlânâ, Yûnus Emre ve Hacı Bektâş-ı Velî’nin konuya dair görüşlerine yer verilmiştir. Sonuç kısmında ise çalışmanın kısa bir değerlendirilmesi yapılmıştır.
From the very beginning of the early spread of Islam, the communities from different religions lived together under the same roof of the Islamic State, and this situation was considered as the cultural wealth in the Muslim communities without alienating these people. However, today, in the 21st Century, on the one hand, there are numerous technological and scientific advances, while on the other hand there are fights, conflicts, war, terror and human rights violations due to the differences in terms of language, religion, race, belief, culture and ideas in various parts of the world. For this reason, it is necessary nowadays more than ever, to present the models of the ethics of living together in peace with the pioneering ideas and the leaderships of the prominent people like Mevlânâ, Yûnus Emre and Hacı Bektâş-ı Velî. Determining the cultural heritage that were received from the history in the most accurate way and transferring it to the next generation is extremely important in ensuring that our national existence continues further. This study, prepared by us with the hope of contributing to the rebuilding of the society of love and peace, consists of one introduction and two subsequent parts. In the first part, the ethics of living together in peace in our sufistic cultural life has been emphasized. In the second part, the ideas of Mevlânâ, Yûnus Emre and Hacı Bektâş-ı Velî who are on the front line with their ever-inclusive expressions for all human beings have been presented. In the conclusion part, a brief evaluation of the study has been provided.