En basit şekliyle tehdit bulunmaması hali olarak tanımlanabilecek olan güvenlik, uluslararası ilişkilerin en temel konularından biridir. Güvenlik kavramı Soğuk Savaş döneminde daha çok blok politikaları çerçevesinde ele alınmış olup, bu dönemde güvenlik büyük ölçüde temel aktör olarak kabul edilen devletin bekasına yönelik tehditlerin en sert bir şekilde (yani askeri tedbirlerle) bertaraf edilmesi şeklinde anlaşılmıştır. Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesi devletin uluslararası ilişkilerin temel aktörü olma özelliğini aşındırmış ve ona alternatif olarak devlet-altı ve devlet-üstü seviyelerde yeni aktörlerin sahneye çıkmasına neden olmuştur. Ayrıca tehdit kaynakları da çoğalmış olup, askeri sektöre ilave olarak, politik, ekonomik, toplumsal ve çevresel sektörlerden de gittikçe artan bir şekilde tehdit algılanmaya başlanmıştır. Bu ise Soğuk Savaş döneminin güvenlik anlayışına göre analizlerini gerçekleştiren realist ve liberal teorilerin yerine yeni bir teorik çerçevenin alması zorunluluğunu getirmiş olup, devlet dışı düzeylerin yanısıra, yeni tehditleri de analiz çerçevesine dahil eden güvenlikleştirme yaklaşımının ön plana çıkmasına neden olmuştur. Diğer taraftan Soğuk Savaş sonrası dönemin çatışmalarının daha çok kimlikle, göçle, dinsel hassasiyetlerle ve toplumsal cinsiyetle alakalı olması ise, güvenlikleştirme yaklaşımı içerisinde bu hususları ön plana çıkaran toplumsal güvenlik anlayışının belirginleşmesine neden olmuştur.
The security, what could be simply identified as there is no threat situation, is one of the main topic of international relations. Security concept generally handled in the context of bloc policies during the Cold War. And it was understood as ruling out of the threats towards to survival of the state, who accepted as main actor in international politics, in the harhest manner (namely military measures). But ending of the Cold War eroded the main actor feature of the state in the international politics and caused the rising of new actors in the levels of sub-state and supra-state. Also threat resources are increased and in this context increasingly started to percieve.the new threats from political, economic, societal and ecological sectors beside the military one. So that this stiuation forced to replacement of the realist and liberal therotical perspectives, who carried out their analysis in the direction of Cold War era’s security understating, with new one. So this necessity caused the come into prominence of securitization perspective, which added the non-state actors and new threats to its analysis frame. On the other hand because of the conflicts of post-Cold War era generally related to identity, imigration, religion and societal gender led to rising of societal security understanding, which generally featured identity, imigration, religion and societal gender topics, inside the securitization perspective.