Yaklaşık doksan yıllık ömrünün büyük bir bölümünü İslami ilimlere adayan Taberî, kendisini İslami ilimlerin hepsinde yetiştirmiş ve bu ilimlerin hemen hemen hepsinde nadide, orijinal ve hacimli eserler vermiştir. Taberî, fıkha büyük bir ilgi göstermiş, fıkıh öğrenimini Bağdat’ta sayısız hocanın dersine katılarak tamamlamış ve kendi döneminin önemli bir fakihi ve Cerîriyye Mezhebi imamı olmuştur. Taberî, ihtilaflı fıkhî konuları ele alırken, eğer tüm görüşleri birleştirme imkânı bulursa bunları birleştirmeyi tercih eder. Eğer bu mümkün değilse genellikle ümmet için en kolay olan görüşü tercih eder. İhtilaflı konulardaki tercihlerine baktığımızda, genellikle şeriatın hedefini gözettiğini ve bundan dolayı da hükümlerin kolaylaştırılmasının bu noktada doğru olduğunu benimsediğini görürüz. Keza o, neshi ele alırken, nâsih ve mensûh ayetleri herhangi bir tevil yoluyla birleştirebildiği sürece söz konusu ayetlerde nesih iddialarını reddeder. Fakat bu mümkün değilse neshi kabul eder. Zira ona göre bir ayetin nâsih ve diğerinin mensûh olduğunu iddia edebilmek için bu ayetler arasında mutlak bir tearuzun olması, hiçbir tevil yönü ile birleştirilmelerinin ve böylece her iki ayetin hükmünün devam etmesinin mümkün olmaması gerekir. Buna bağlı olarak o, tefsirinde, mensûh olduğu iddia edilen birçok ayetin aslında mensûh olmadığını ortaya koymuştur. Dolayısıyla bu makalenin amacı, Taberî’nin fıkhı ele alış tarzını ve neshe yaklaşımını kendi belirlediği usûl ve örnekleriyle ortaya koymaktır.
Tabarî, who devoted a big part of his long life -approximately ninety years- to the Islamic sciences, educated himself on all Islamic sciences and came out with precious, original and voluminous works on this field. He got interested with a high enthusiasm in jurisprudence, completed his jurisprudence education by particaipating to the numerious teachers’ lessons in Baghdad and became an important jurist and imam of the Madhhab Cerîriyya. When treating the controversial topics on the jurisprudence Tabarî interweave them if it is possible but if it isn’t possible to interweave them he generally chooses the view which is the easiest one for the community. When we examine his preferences about the controversial topics, we notice that he keeps in mind the objective of the sharia and accordingly he supports that facilitating the rules of sharia is the right attitude at this point. And also when examining the abrogation, he rejects the claims of abrogation in the verses in question as long as it is possible to interpret and integrate the abrogator and abrogated verses in a way or other. But if this is not possible he accepts the claims about abrogation. Because in his opinion, in order to claim that a verse is abrogator and an other is abrogated, a complete contradiction must occur between these verses and it must not be possible to interpret and integrate them in way or other to make their rules relevent. That is way, in his exegesis, he proved that a lot of verses which were claimed to be abrogated actually are not abrogated. So, the aim of this article is to show Tabarî’s method of jurisprudence and his abrogation approach through his methodology accompanied by examples.