Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı ve Kanın Sesi romanlarından oluşan Kimsecik üçlemesi, yazarın yaşamından yoğun izler taşıdığı için Yaşar Kemal’in yapıtları arasında özel bir yere sahiptir. Yağmurcuk Kuşu’nda İsmail Ağa ve ailesinin savaş nedeniyle Van’dan Çukurova’ya uzanan göç yolcuğu, Çukurova toprağını mesken tutmaları, yoksulluktan zenginliğe uzanan maceraları anlatılırken İsmail Ağa, oğlu Mustafa ve evlatlığı Salman arasındaki ilişkiler ağı metnin temel sorunsalı olarak belirir. İsmail Ağa’nın Salman ve Mustafa arasındaki bölünmüşlüğü ve iki “oğulun” babanın sevgisi için karşı karşıya gelmeleri dikkate sunulur. Metin boyunca gerek Mustafa’nın gerekse köyün diğer çocuklarının Salman’dan duydukları korku dikkatlere sunulurken bu korkunun özellikle Mustafa tarafından nasıl deneyimlendiği çeşitli yönleriyle irdelenir. Salman’ın kendisini ve / ya da babası İsmail Ağa’yı öldüreceği korkusuyla nefes alıp veren Mustafa’nın bu korkunun pençesinde yaşadığı karabasan metnin sonunda babanın Salman tarafından öldürülmesiyle son bulacaktır. Bu incelemede üçlemenin ilk cildinde baba katli meselesinin nasıl ele alındığı metinde yer alan ayrıntılı bir rüya betimlemesinin çözümlenmesi aracılığıyla açıklığa kavuşturulmaya çalışılacaktır. Söz konusu rüyada Mustafa, babasının evlatlık Salman tarafından öldürüldüğünü görür. Rüya; Mustafa’nın gündelik hayatından aktarılmış malzeme yığınıyla örülmenin yanı sıra Mustafa’nın bilinç düzeyinde yaşadığı babasının Salman tarafından öldürülebileceği endişesiyle ilintili görünse de Sigmund Freud’un Düşlerin Yorumu adlı kitabında ortaya koyduğu veriler ışığında çözümlendiğinde bambaşka bir anlam inşasını olanaklı kılmakta ve Mustafa’nın babası İsmail Ağa ile ilişkisindeki oidipal çatışmayı berraklaştırmaktadır.
Kimsecik trilogy, which consists of Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı and Kanın Sesi, has a special place amongst the works of Yashar Kemal due to the fact that it has traces from the life of the author. Yağmurcuk Kuşu, on the one hand, narrates the migration of Ismail Aga and his family from Van to Çukurova because of war, their settlement in Çukurova, their becoming rich, on the other hand, it focuses on the relationship between İsmail Ağa, his son Mustafa, and his adopted son Salman. How İsmail Ağa is torn between his two “sons” and how Salman and Mustafa become rivals for the love of the father is put up for discussion. It is observed in the text that both Mustafa and his villagers are afraid of Salman, and how Mustafa experiences this fear is examined in detail. Mustafa lives in a nightmarish atmosphere fearing that either his father İsmail Ağa or he himself is to be killed by Salman, and at the end of the novel the father is actually stabbed to death by him. This article examines how parricide is treated in the first book of the trilogy through the analysis of a detailed dream narrative that is revealed at the very beginning of the novel. Mustafa has a dream in which İsmail Ağa is killed by Salman, and the dream consists of several elements taken from the daily life of the child. The dream can be recognized / interpreted as a reflection of Mustafa’s conscious fears of Salman’s existence as a threat to both himself and his father on the one hand, however in the light of Freud’s dream theory the dream gains a symbolic value indicating Mustafa’s oedipus complex.