Bir yorumlama sanatı olarak hermeneutik, sosyal bilimlerde giderek popülarite kazanmaktadır. Antikite dönemden günümüze kadar gelen hermeneutik yaklaşım, ilk olarak teolojik ve hukuk metinlerinde ortaya çıksa da 18. yüzyılda artan bireyselcilik ve bilimsel ilerleme ile sosyal bilimlerde de görülmeye başlanır. Tek bir doğruyu aramaya yönelik yorumlama çalışmaları, başlarda hermeneutiğin pozitivist bir metodolojik yöntemle ele alınmasına neden oldu. Ancak daha sonra ortaya çıkan eleştirel yaklaşımlar, hermeneutiğin yorumcu sosyal bilimlerde de yer bulmasını sağladı. Hermeneutik, dönemin bilimsel felsefesi yaklaşımlarından doğrudan etkilenmektedir. Döneme damgasını vuran filozofların ve bu alanla ilgili çalışma yapan düşünürlerin yaklaşımlarının da yorumlama yöntemlerini etkilediği görülmektedir. Dönem ve düşünür ilişkisi, metinlerin yeniden değerlendirilmesinde her zaman temel bir etkiye sahip olmuştur. Bu bağlamda temel bilimlerden faydalanan Uluslararası İlişkiler ana bilim dalının da hermeneutikten etkilenmemesi mümkün değildir. Uluslararası İlişkiler disiplini aslında birçok alt disiplini içinde taşıyan bir alandır. Siyaset bilim, Teoloji, felsefe, Sosyoloji, Hukuk, İktisat ve Çeviribilim bunlardan başlıca olanlarıdır. Bundan dolayı, bu alt disiplinlerdeki metinlerden beslenen Uluslararası İlişkiler alanındaki araştırmacılar, çalışmalarında bu beslendikleri metinlerden etkilenmektedir. Özellikle Hukuk metinlerin yazılı olmasına karşın yer yer muğlak ifadeler içermesinden dolayı küresel ya da bölgesel başat güçlerin bundan kendi çıkarlarına yönelik yorumsama yaparak fayda sağladığı görülmektedir. Bu çalışma, Çin ile Filipinler arasında Güney Çin Denizi’ndeki tartışmalı adalar sorununun Uluslararası Adalet Divanı’na taşınmasını bir vaka analizi olarak hermeneutiğin kavramsal bir çerçeve içerisinde sosyal bilimlerde nasıl şekillendiğini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.
Hermeneutics, as an art of interpretation, is gradually gaining popularity in social sciences. Hermeneutical approach, starting from the Antiquity period until today, appeared first in the texts of Theology and Law. With the growing individualism and scientific progress in the eighteenth century, hermeneutics has been seen in a various social science. The efforts to set “one right” in interpreting have led hermeneutics to be discussed in a positivist methodology at the beginning. But then, the new critical approaches have ensured hermeneutics to take part in social sciences as well. Hermeneutics is directly influenced by the scientific philosophy of the time. It seems that philosophers who left their marks in the period and the approaches of thinkers working on this field also have affected interpretation methods. The relationship between the period and the thinker has always had a fundamental influence in re-evaluating the texts. It is no wonder that the department of International Relations which benefits from basic sciences to have been affected by that trend. International Relations is a field that carries a variety of studies in many sub-disciplines. Political Science, Theology, Philosophy, Sociology, Law, Economics and Translation Studies are the main ones. Therefore, researchers in international relations, benefiting from texts in these sub-disciplines, are influenced by their interpreted text in their works. It is seen that the global or regional dominant powers take advantage of it by interpreting in accordance with their own interests since the written legal texts usually contain ambiguous expressions. This study aims to reveal how hermeneutics is shaped in social sciences within a conceptual framework by analyzing the problem of the controversial islands on the South China Sea between China and the Philippines at the International Court of Justice as a case study.