Ekofeminizm, kadınların ve doğanın eril-egemen toplumda nesnelleştirilmelerinden dolayı çevre ve kadın meselelerinin birbiriyle bağlantılı olduğunu iddia eden disiplinler arası eleştirel bir teoridir. Bu teoriye göre, sistem eril-merkezli bir hiyerarşi ve dualiteler oluşturarak toplumda eşitsizlik yaratır ve erkeklere üstünlük sağlar. Diğer yandan, bu hiyerarşi ve ikilikler eril olmayan varlıkların üzerinde baskı kurmak ve onları ötekileştirmek için kullanılır. Böylelikle, eril-egemen hiyerarşik düzende, erkek/kadın, kültür/doğa, insan/doğa, beyaz/siyah, bilinç/bilinçdışı, mantık/duygu, ruh/beden gibi dualiteler meydana gelir ve birinci olan ikinciye hükmeder. Yani, bu düzende erkek kadından, kültür doğadan ve mantık duygudan daha üstündür. Ayrıca, erkek kadından üstün sayıldığı için tüm baskın özellikler erkeklere atfedilir ve alt özellikler kadınlarla ilişkilendirilir. Bu şekilde, erkek kültürü, bilinci, mantığı ve ruhu sembolize ederken, kadın doğayı, bilinçsizliği, duyguyu ve vücudu temsil eder. Bu durumda, eril-egemen toplumda kadın ve doğa birbirilerine yakın olurlar ve benzer şekilde kavramsallaştırılırlar. Bu yakınlığa sebep veren temel faktör, hem doğanın hem de kadınların üreyebilme ve yaratabilme kabiliyetleri olmasıdır. Mesela, kadınlar insanları dünyaya getirirken, doğa da kaynaklarıyla yeryüzünde yaşamın sürekliliğini sağlar. Bir diğer faktör ise, ikisinin de toplumda pasif rol alması ve bağımlı olmasıdır. Kadınlar doğurganlıkları nedeniyle domestik yaşam sürmeye zorlanırlar ve pasifleşirler. Ekonomik özgürlüklerini elde edemeyen kadınlar erkeklere bağımlı olurlar. Diğer yandan, doğa da tabiatı gereği aktif bir varlık değildir. Doğa hareket edemediği ve konuşamadığı için insanlara bağımlı bir pozisyonu olur. Kadın ile doğa arasındaki bu bağ kadınların doğurganlığını doğallaştırırken, doğanın verimliliğini ise kadınlaştırır. Örneğin, kadının doğaya daha yakın olması durumu onun üreyebilme özelliğinin doğal bir durum olarak algılanmasını sağlar ve annelik kadının en doğal vazifesi olarak resmedilir. Buna ek olarak, kadınların biyolojik yapıları yüzünden domestik hayat yaşamaları da doğal algılanır. Böylelikle, kadınların toplumsal kimlik edinememeleri ve erkeğe bağımlı olmaları normalize edilir, kadınlar toplumda obje olarak var olurlar. Diğer yandan, doğa da eril-merkezli sistemde tıpkı bir anne üretkenliği ve cömertliğiyle öne çıkar. Doğa yenilenebilir kaynaklarıyla ataerkil sisteme hizmet eder. Böylelikle, sistem doğayı bolluk, sonsuz kaynak ve gücünü sağlayan bir obje olarak algılar. Sonuç olarak, hem kadınlar hem de doğa eril-egemen toplumda nesnelleştirilir ve sömürülür. Sistem kadınların doğa ile yakınlığını onları toplumdan dışlamak için öne sürer. Bu çalışma, eril-merkezli hiyerarşinin ve dualitelerin erkekleri yüceltirken eril olmayanları nasıl ezdiğine ışık tutar; kadınlarla doğanın neden yakın algılandığını açıklar. Ayrıca çalışma bu bağın kadınları ve doğayı ötekileştirerek onları yakın bir şekilde kavramsallaştırdığını gösterir. Ardından çalışmada Âdem ile Havva’nın anlatısına değinilerek erkek/kadın, kültür/doğa ve insan/doğa hiyerarşileri örneklendirilir ve bu anlatıda doğayla kadına karşı baskıcı tavır açığa çıkarılır. Sonuç olarak, çalışma eril-merkezli toplumda aynı muamele gördükleri için çevre ve kadın meselelerinin birbiriyle ilişkili olduğunu savunan ekofeminist teori üzerine geniş bir perspektif sunar.
Ecofeminism is an interdisciplinary critical theory which claims that environmental and women's issues are interconnected because of the objectification of women and nature in a male-dominant society. According to this theory, the system forms a male-centred hierarchy and dualities, creating inequality in society and providing the superiority for men. On the other hand, the hierarchy and dualities are used to exert pressure on non-male beings and marginalize them. Thus, in the male-dominant hierarchical order dualities such as male/female, culture/nature, human/nature, white/black, unconscious/unconscious, logic/emotion, soul/body occur, and former dominates the latter. That is, in this order, man is superior to woman, culture is superior to nature, and logic is to emotion. Also, since the man is considered superior to the woman, all the superior features are attributed to the male and the inferior features are associated with the female. In this way, while man symbolizes culture, consciousness, logic and spirit, woman represents nature, unconsciousness, emotion and body. In this case, women and nature become close to each other in a male-dominant society and are similarly conceptualized. The main factor causing this bond is the ability of both nature and women to reproduce and create. For example, while women bring humans into the world, nature ensures the continuity of life on earth with natural resources. Another factor is that both of them have a passive role in society and are dependent. Women are pushed to live a domestic life and become passive due to their fertility. Women who cannot achieve their economic freedom become dependent on men. On the other hand, nature is not an active being intrinsically. Since nature cannot move and speak, it has a position that is dependent on humans. The bond between woman and nature naturalizes the fertility of women and feminizes the fruitfulness of nature. For example, the fact that the woman is closer to nature ensures that her reproducibility is perceived as a natural condition, and motherhood is portrayed as the woman's most natural duty. Besides, it is natural for women to be domestic because of their biological structure. Thus, the fact that women cannot acquire social identity and depend on men is normalied, and women exist as objects in society. On the other hand, nature stands out in the male-centred system with its productivity and generosity, just like a mother. Nature serves the patriarchal system with its renewable resources. Thus, the system perceives nature as an object that provides abundance, infinite resources and power. As a result, both women and nature are objectified and exploited in the masculine-dominated society. The system puts forward women's closeness with nature to exclude them from society. This study sheds light on how the male-centred hierarchy and dualities crush non-male beings while glorifying men; explains why nature and women are perceived closer to each other. The st