Bu makale, Charlotte Perkins Gilman'ın Sarı Duvar Kağıdı (1892) adlı kısa öyküsünde kullanılan kadın kahramanın psikolojisini feminist bir tablo gibi ortaya koyan imgelemeyi incelemektedir. Öyküde anlatıcı baş karakter, Jane, odası, duvar kağıdı, duvar kağıdının güneş ve ayın etkisiyle değişen renkleri, gözlemlenen desenlerin dönüşümü, dans eden şekiller, ev, çevre gibi çeşitli varlıkların berrak görüntülerini sunar. Duvar kağıdının sürekli bir hareket halindeki tasviri, odağı duvar kağıdına sabitlenen kahramanın değişen zihinsel ve fiziksel durumunu yansıtır. Duvar kağıdındaki akışkan desenler, kadın anlatıcının dengesiz zihnini, bastırılmış duygularını ve psikolojik yozlaşmasını yansıtır. Parmaklıklı bir odada duvar kağıdının yırtılması ve yeni doğmuş kadın imgesi, Panopticon gözetimi altında hapsedilmesinin zincirlerini kırmaya çalışan kadının özgürlük mücadelesini simgeliyor. Çalışma, özellikle feminist perspektiflerden çok yönlü zihniyetleri analiz ederek Gilman'ın Sarı Duvar Kağıdı'nda (1892) kadınların özgürleşmesini aydınlatmak için kullanılan imgelere odaklanmaktadır. Bu araştırmadaki metodoloji, kısa öyküyü Gilman'ın (1892) feminist bir tablosu olarak incelemeyi takip eder ve Francesca Woodman, Remedios Varo ve Salvador Dali'nin resimlerinde köleleştirilmemiş kadın figürlerine benzer bir anlam verir. Çalışma, hakim feminist söylemi kabul ederek, Gilman'ın Sarı Duvar Kağıdı'nda (1892) hayal gücünün ilahi gücü yardımıyla duvardaki desenleri önce okuyup sonra devrilmiş erkek otoritesi üzerinde kendi hikayesini yazan muzaffer bir kadının hikayesini resmettiği sonucuna varıyor.
This paper observes the imagery used in Charlotte Perkins Gilman’s short story The Yellow Wallpaper (1892) like a feminist painting revealing the psychology of the female protagonist. In the story, the narrator protagonist, Jane, provides lucid images of various entities such as her room, the wallpaper, and the changing colours of the wallpaper by the effect of the sun and the moon, the transformation of the observed patterns, dancing shapes, the house, the environment etc. The descriptions of the wallpaper in a constant movement reflect the changing mental and physical condition of the protagonist whose focus is fixed on the wallpaper. The fluid patterns on the wallpaper project the female narrator’s unstable mind, repressed emotions, and psychological degeneration. Tearing off the wallpaper in the barred room and the new-born female imagery symbolise the female struggle for freedom trying to break the chains of her imprisonment under the Panopticon surveillance. The study focuses on the imagery used to enlighten the female emancipation in Gilman’s The Yellow Wallpaper (1892) by analysing the multiplexed mindsets especially from feminist perspectives. The methodology in this research follows analysing the short story as a feminist painting by Gilman (1892) and it gives an analogous sense to the non-enslaved female figures in the paintings of Francesca Woodman, Remedios Varo and Salvador Dali. Acknowledging the prevailing feminist discourse, the study concludes that, by the help of the divine power of imagination, Gilman, in her The Yellow Wallpaper (1892), paints the story of a triumphant woman who first reads the patterns on the wall and writes her own story on the overthrown male authority.