Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), bireylerin hayata uyumunu etkileyen nöropsikiyatrik bir bozukluktur. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğuna sahip olan bireyler odaklanamama, aşırı hareketli olma, dürtülerini kontrol edememe, verilen görevleri yapamama veya devam ettirememe vb. semptomlar göstermektedirler. Bu bozukluğun nedenleri genetik, beyin hasarı ve çevresel etkenler olarak görülmektedir. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu davranışsal, bilişsel, duygusal ve sosyal bileşenleri olan bir bozukluktur. Bu güne kadar bu alandaki araştırmalar tıp, nöroanatomi, nöroloji, sinir hücreleri arasındaki iletişimin işleyiş biçimi ve bunun düşünce ve davranışlara etkisi, nörogörüntüleme çalışmaları şeklinde olmuştur. Günümüzde yapılan nöropsikolojik ve nörogörüntüleme çalışmaları bu bozukluğun nörobiyolojisine yönelik önemli derecede ışık tutmaktadır. Fakat her bir beyin devresinin büyük bir kısmı sosyal ve kültürel bağlamıyla birlikte bireysel ve benzersizdir. Bu durum nöronal gizemlerin çözülmesini zorlaştırmaktadır. Buna bağlı olarak çalışmamdaki amaç çok yönlü bir bozukluk olan DEHB’nu psikanaliz, nörobilim, nöropsikanaliz bağlamında değerlendirip bu bozukluğa yeni bir yol olarak bütünleştirilmiş bilimi sunmaktır. Çalışmada uzun yıllar boyu birbirine kuşku ve önyargıyla bakan psikanaliz ve sinirbilimin harmanlanıp öznel deneyimin sinirbilimine girişi amaçlanmaktadır. Bu yeni yaklaşımla, zihnin işleyişinin hem beyin görüntülenme cihazlarıyla dıştan, hem de kişisel deneyimler bağlamında içten incelenip bulguların birleştirilmesine dayanmaktadır. Burada da karşımıza bireye özgü tedavi bağlamında hastalığı değil hastayı tedavi etmek görüşü çıkmaktadır.Bu çalışmada insanlık tarihi boyunca insanların psişik sorunları veya psişik sorunları saklayan organik görünümlü durumlara yaklaşım tarzının sürecini incelemek, bununla ilgili değerlendirmeleri ortaya koymak amaçlanmaktadır. Çalışmada önce psikanaliz ,nörobilim, nöropsikanaliz kavramları değerlendirildikten sonra öznel deneyimin sinir bilimine girişi nöropsikanaliz bağlamında değerlendirilecektir. Ayrıca bilişsel, duygusal ve sosyal sinirbilimlerdeki son gelişmeler, bu alanların, zihnin psikanalizin merkezinde yer alan yönlerini incelemesine olanak sağlamıştır. Bu gelişmeler psikanaliz için birtakım olasılıkları gündeme getirmektedir. Birçok analist, nöropsikanaliz olarak adlandırılan sinirbilimlerle disiplinler arası alışverişi memnuniyetle karşılarken, bazıları bunların psikanalitik teori ve uygulama üzerindeki potansiyel olarak zararlı etkileriyle ilgili endişelerini dile getirmiştir. Bu çalışmada nöropsikanalizin tarihsel gelişimini, amaçlarını ve bu alanda yapılan bazı eleştirileri ana hatlarıyla ortaya koyulmuştur. Daha sonra, nöropsikanalizin epistemolojik temellerine özellikle vurgu yaparak, psikanaliz içinde dile getirilen kaygılardan bazıları tartışılmıştır. Nöropsikanalizin psikanalizin tarihinde temellendiği, psikanalitik dünya görüşünün bir parçası olduğu ve psikanalizin gelecekteki uygulanabilirliği için yeterli olmasa da gerekli olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak tüm bu isimsel kalabalıklaşma, bilgi bankasının bütünleşme çabası, parçaların birbiriyle kenetlenme ihtiyacıdır. İnsana dair bilgi bankasının bütünleşme çabası içinde, Sinir Bilimi ve Psikanaliz arasında bir köprü daha atılması gerekmektedir. Bu bağlamda DEHB’na yeni bir yol bütünleştirilmiş bilimle açılacaktır.
Attention Deficit Hyperactivity Disorder (ADHD) is a neuropsychiatric disorder that affects individuals' adaptation to life. Individuals with Attention Deficit Hyperactivity Disorder are unable to focus, be hyperactive, cannot control their impulses, cannot do or continue the given tasks, etc. they show symptoms. The causes of this disorder are seen as genetic, brain damage and environmental factors. Attention Deficit Hyperactivity Disorder is a disorder with behavioral, cognitive, emotional and social components. Until now, research in this field has been in the form of medicine, neuroanatomy, neurology, the functioning of the communication between nerve cells and its effect on thought and behavior, neuroimaging studies. Neuropsychological and neuroimaging studies conducted today shed significant light on the neurobiology of this disorder. But much of each brain circuit is individual and unique, with its social and cultural context. This makes neuronal mysteries difficult to solve. Accordingly, the aim of my study is to evaluate ADHD, which is a multifaceted disorder, in the context of psychoanalysis, neuroscience, and neuropsychoanalysis and to present integrated science as a new way to this disorder. In this study, it is aimed to blend psychoanalysis and neuroscience, which have viewed each other with suspicion and prejudice for many years, and to enter the neuroscience of subjective experience. With this new approach, it is based on combining the findings by examining the functioning of the mind both externally with brain imaging devices and internally in the context of personal experiences. Here, too, we come across the idea of treating the patient, not the disease, in the context of individual treatment. In the study, first, the concepts of psychoanalysis, neuroscience, neuropsychoanalysis will be evaluated, and then the entry of subjective experience into neuroscience will be evaluated in the context of neuropsychoanalysis. In addition, recent advances in the cognitive, emotional, and social neurosciences have allowed these fields to examine aspects of the mind that are central to psychoanalysis. These developments raise some possibilities for psychoanalysis. While many analysts welcomed the interdisciplinary exchange with the neurosciences called neuropsychoanalysis, some have expressed concerns about their potentially harmful effects on psychoanalytic theory and practice. In this study, the historical development of neuropsychoanalysis, its aims and some criticisms in this field are outlined. Next, some of the concerns expressed within psychoanalysis are discussed, with particular emphasis on the epistemological foundations of neuropsychoanalysis. It is concluded that neuropsychoanalysis is grounded in the history of psychoanalysis, is part of the psychoanalytic worldview, and is necessary, if not sufficient, for the future viability of psychoanalysis. As a result, all this naming crowding, the effort to integrate the data bank, is the need for interlocking parts. In the effort to integrate the human knowledge base, another bridge needs to be built between Neuroscience and Psychoanalysis. In this context, a new path to ADHD will be opened with integrated science.