18. yüzyılın sonu, insan eylemlerinin dünya jeolojisi ve ekosistemleri üzerindeki sistematik etkisiyle karakterize edilen İnsan Çağı’nın başlangıcına işaret eder. Yeryüzü kaynaklarının sistematik olarak sömürüldüğü bu çağ, Sanayi Devrimi’ne ve kırsaldaki insanların fabrikalarda çalışmak için kentlere göç edişine de tanıklık etmiştir. Kırsaldan gelip Paisley’ye yerleşen dokumacı bir ailenin çocuğu olan İskoç şair Robert Tannahill (1774-1810), büyük sosyo-ekonomik değişimlerin deneyimlendiği böyle bir ortamda doğmuş ve yaşamıştır. O, insan merkezli bir dünyada, genel kabüllerin tersine, doğa ile içten bir ilişki kurmayı başarabilmiş, onunla insan doğası arasında sağlam bir örtüşme olması gerektiğini savunmuştur. Bu çalışma, ekoeleştirinin yazınsal çalışmalarla doğa arasındaki ilişkiyi kavuşturan en yalın bakışı üzerinden Robert Tannahill’in şiirlerine ve şarkılarına odaklanmaktadır. Çalışmanın temel savı, Tannahill’in yoğun kırsal anlatıları ve betimlemeleri içeren ve dinginliğe kavuşmak için şehirden kaçıp doğaya sığınma arzusu taşıyan bakış açısının birtakım örtük insan merkezli özellikler taşıdığı ve şairin istese de yaşadığı çağın baskın atmosferinden kendisini tümüyle kurtaramadığıdır. Bu bağlam, onun şiirlerinde tarım devriminden sanayi devrimine geçişi yaşamış hassas ve gergin bir birey olmasından kaynaklı, masum çelişkiler olarak değerlendirilebilecek bazı noktaları açığa çıkarmaktadır.
The end of the 18th century marks the beginning of the Anthropocene, which is characterised by the systematic impact of human actions on the earth’s geology and ecosystems. This era of systematic exploitation of the earth’s resources also witnessed the Industrial Revolution and the migration of rural people to the cities to work in factories. The Scottish poet Robert Tannahill (1774-1810), born into a family of weavers who had come from the countryside and settled in Paisley, lived in such an environment where great socio-economic changes were experienced. In a human-centered world, contrary to common assumptions, he was able to establish an intimate relationship with nature and argued that there should be a sound fit between it and human nature. This study focuses on Robert Tannahill’s poems and songs through the simplest view of ecocriticism that reconciles the relationship between literary works and nature. Its main argument is that Tannahill’s perspective, which includes intense narratives and descriptions of countryside and a desire to escape the city and seek refuge in nature to achieve serenity, has some implicit anthropocentric characteristics, and the poet cannot completely rid himself of the dominant atmosphere of the age he lives in, even if he wants to. This context reveals some points in his poetry that can be considered as innocent contradictions arising from the fact that he was a sensitive and tense individual who underwent the transition from the agrarian revolution to the industrial revolution.