Author :
Abstract
Meşruiyet olgusu siyasal iktidarların vazgeçilmez bir parçası konumundadır. Çünkü yalnızca yönetilenlerin rızasını kazanmış meşru siyasal iktidarlar varlıklarını koruyabilirler. Tarih boyunca hukuk, bilgi, ortak yarar, din gibi çeşitli meşruiyet ölçütleri var olmuştur. Bunlar arasında din olgusu her dönemde bir şekilde siyasal iktidarların meşruiyet kazanmasında etkili olmuş bir meşruiyet kriteridir. Ortaçağ Avrupası’nda da dinsel meşruiyet Hıristiyanlık dini merkezinde gelişmiştir. Roma İmparatorluğu’nda Hıristiyanlığın kabulü ile din olgusu siyasal iktidarın meşruiyetini sağlayan etkili bir unsur haline gelmiştir. Roma tarafından kabul edilmesinden önce devletin varlığına karşı olumsuz bir yaklaşım benimseyen Hıristiyanlık ise Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline geldikten sonra siyasal iktidar üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasından sonra ise Batı Roma İmparatorluğu topraklarında doğan otorite boşluğu Kilise tarafından doldurulmaya çalışılmıştır. Bu süreçte Kilise Doğu Roma İmparatorluğu’na ve Batı Avrupa’daki krallıklara karşı Kilise’nin bağımsızlığını kabul ettirmek için çeşitli teoriler geliştirmiştir. Bu teorilerin zirve noktası İki Kılıç Kuramı’dır. Bu kurama göre dünyevi güç ve ruhani güç birbirinden ayrıdır. İlk başta Kilise’nin bağımsızlığı için geliştirilen bu teori yüzyıllar içerisinde hem ruhani hem de dünyevi gücün Kilise’nin elinde toplanmasını ve Kilise’nin siyasal iktidarları istediği şekilde yönetebildiği bir düzenin oluşmasını netice vermiştir. Bu çalışmada, ortaçağ Hıristiyan siyasal iktidar düşüncesinin gelişimi ve bu düşünce içerisinde oluşan meşruiyet anlayışı incelenecektir. Bu çerçevede ortaçağda Roma döneminde ve Roma sonrasında Hıristiyanlık ve siyasal iktidar ilişkisi üzerinden ortaya çıkan meşruiyet sorunları ve bu sorunların çözüm çabaları ele alınacak ve bu çabaların merkezinde bulunan teori olarak İki Kılıç Kuramı’nın gelişimi ve meşruiyet sorunlarının çözümünde etkili olup olmadığı araştırılacaktır.
Keywords
Abstract
The legitimacy concept has been an indispensable part of the political powers. Because, only legitimate political powers that have gained the consent of the governed can maintain their existence. Various legitimacy concepts such as law, knowledge, common good, and religion have been preferred throughout history. Religion, among all of them, is a legitimacy criterion that somehow has had an influence on gaining legitimacy for the political powers in every period. Additionally, religious legitimacy in Medieval Europe arose in the center of Christianity. Along with the acceptance of Christianity in the Roman Empire, the religion concept became an effective factor in ensuring the legitimacy of political power. Christianity which had a negative attitude towards the existence of a state before it was accepted by the Roman Empire, had started to be effective over political power following its acceptance by the Roman Empire. After the Roman Empire was split into East and West Roman Empires, the Church tried to fill the authority gap that was seen in the land of the West Roman Empire. During this period, the Church developed several theories to make the East Roman Empire and kingdoms in West Europe recognize the independence of the Church. The peak point of these theories is the Doctrine of Two Swords. Temporal power and spiritual power are two separate things as per this doctrine. This theory which had been created for the independence of the Church in the first place resulted in the Church gathering both the temporal power and spiritual power under itself over centuries and creating an order where the Church can manage the political powers with sole discretion. In this study, the development of the medieval Christianity political power idea and legitimacy concept that arose inside that idea will be examined. Within this framework, legitimacy issues arose from the Christianity and political power relation during and after the Roman period, and attempts to solve these issues will be discussed, and development of the Doctrine of Two Swords, as the theory in the center of all these attempts, and whether it had an effect on the solution of the legitimacy issues will be searched.
